Budapeşte’nin Zirvesi: János-hegy

 

Hani biri çıkıp sormaz ama yine de ben söyleyeyim. Budapeşte öyle 5 gün 10 gün gezilecek bir yer değil. Aceleniz varsa, düzgün planlamayla ve üstelik yürüyerek 1 günde rahatlıkla dolaşılabilir. Görülecek yerleri çok rahat görürsünüz. Şehir Parkı‘nı programın en sonuna koyup tüm günün yorgunluğunu Szechenyi Termal Banyoları‘nda atabilirsiniz. Biraz daha yayarak gezmek isterseniz 2 gün ayırabilirsiniz ve Budapeşte’ye ek olarak yakınlardaki Szentendre, Visegrád veya Esztergom‘a gidebilirsiniz.

Bunlar genelde turların sizlere sundukları etkinlikler oluyor. Ben farklı bir deneyim/tavsiye sunacağım.

~

Ayıracağınız yarım günlük –ne yarım günü 2-3 saatlik– bir zaman dilimini kullanarak Nostaljik Dişli Tren (Fogaskerekű vasút / Cogwheel Railway)‘e binebilir, tüm işlemlerin çocuklar tarafından yapıldığı Çocuk Demiryolları (Gyermekvasút)‘nı kullanabilir, Budapeşte’nin en yüksek noktasına/zirvesine János-hegy’e çıkabilir, tepeden aşağıya tüm şehri seyrederek Libegő (Chairlift)  ile geri dönebilirsiniz.

~

Ne zamandır gitmeyi planladığım bu üçlüye Yunus Emre ile beraber gittik; iki kere. İlkinde çocuk demiryollarına, Gyermekvasút’a, kadar çıkabildik. Zira öyle “Gidelim mi? Gidelim.” diye yola çıkmıştık ve tatile denk gelmişiz; kuzu kuzu geri döndük.

Ertesi gün yine soluğu yeniden Széll Kálmán Tér‘de aldık. Buraya ister 2 numaralı kırmızı metro ile isterseniz de 4 veya 6 numaralı tramvayla ulaşabilirsiniz. 4/6 nolu tramvayın son durağının hemen arkasından 59 veya 61 numaralı tramvaya atlayarak 2 durak sonra Városmajor‘da iniyorsunuz.

Bizim şansımıza 61 numaralı tramvay denk geldi. Ehh ne derler bilirsiniz: “Bize Her Yer Trabzon!”
Városmajor’da indiğinizde hemen karşınızda Dişli Tren’in kalktığı durağı göreceksiniz. Eğer biletiniz varsa, dişli tren için yeniden bilet almanıza gerek yok. Mevcut biletleriniz bu trende de kullanılabiliyor.
Tren, Niklaus Riggenbach tarafından icat edilen Riggenbach dişli-kızak sistemini kullanarak hareket ediyor.
Hizmete 1874 yılında girmiş. Ormanların arasından kıvrılarak ilerliyor, tepelere doğru ortalama 10-15 km hızla tırmanıyor.
Günümüzde 60 numaralı tramvay olarak halen kullanılıyor. Turistlerin dışında bölgede yaşayan insanlar tarafından günlük ulaşım aracı olarak kullanılıyor. Tren Városliget ile son durağı olan Széchenyi-Hegy (hegy Macarca dağ anlamına geliyor) arasında çalışıyor.
Ayrıca bisikletçiler –özellikle cross/dağ bisikletçileri– yoğun olarak kullanıyor. Her iki seferde de hatrı sayılır bisikletçi vardı. Buraya kadar tramvayla çıkıp daha sonra çeşitli parkurlardan aşağıya iniyorlar.
Tren boş olunca keyif de bizde oluyor. İnsan bu tarz tren yolculuklarına bir kez alıştı mı bırakamıyor. Hele ki şehirden uzaklaşıp yeşillikler arasında kaybolmaya başlayınca tadı damakta kalıyor.
Keyif tek bizde değil tabi; asıl keyif bu küçük hanımdaydı 🙂
İşte trenin rotası başından sonuna kadar bu şekilde. Her iki tarafı yeşilliklerle kaplı ormanların arasından geçiyor. Ve bu ormanların arasındaki tek/iki katlı evlerinde, orman içinde yaşayan insanlar var. Kıskanmak dışında elden pek bir şey gelmiyor maalesef.
Duraklar hariç tüm yol tek hat üzerinden çalışıyor. Bu yüzden kimi duraklarda aşağıdan/yukarıdan gelen trenlerin geçmesi bekleniyor. Mesela onlar dememişler, yapmışken iki hat olsun kesin ağaçları/yamaçları, döşeyin rayları.
Dişli tren’in son durağı Széchenyi-hegy durağı. Burada indikten sonra hemen sol taraftaki yolu takip edince 50 metre kadar sonra çocuklar tarafından işletilen Gyermekvasút’a Çocuk Demir Yolları’na, ulaşıyorsunuz.
Gyermekvasút, bilet satışından operasyonel hizmetlere kadar tüm işlemlerin 10-14 yaş aralığındaki çocuklar tarafından yapıldığı bir demiryolu hizmeti. Tüm işlemler/hizmetler gerçek demiryolu hizmetleri kurallarına göre uygulanıyor.
Tek yön bilet 700 Ft (~ 5 TL), gidiş-dönüş bileti alırsanız 1400 Ft (~ 10 TL) ödüyorsunuz. Olur da yolunuz düşerse tek yön bilet alıp dönüşü Libegő ile yapmanızı tavsiye ederim.
Tren, Széchenyi-hegy’den yola çıkıyor. 527 metrelik zirvesiyle Budapeşte’nin en yüksek noktası olan János-hegy‘nin eteklerinden geçiyor ve son durağı olan Hűvösvölgy‎’e ulaşıyor.
Biri kapalı biri açık olmak üzere iki vagonu var trenin. Sadece çalışanlar değil genelde yolcular da çocuklardan oluşmakta.
Treni bu güzel/güçlü elektrikli lokomotif çekiyor.
Trenin seyahatiyle ilgili her türlü operasyonel işlem çocuklar tarafından gerçekleştiriliyor. Sadece makinistlik görevini yetişkinler yapıyor. Onun dışındaki her iş (biletleme, kondüktörlük, ray/hat değişimi, vb.) çocuklar tarafından yapılıyor.
Yolcular yerlerini aldıktan sonra kondüktörümüz makiniste işaretini veriyor ve yola çıkıyoruz.
Hadi iyi yolculuklar!
Normalde bu yaşlı amcamız yerine yaz/tatil döneminde çocuklar görev alıyor. Okul zamanı ihtiyarlara kalıyor işler.
Bilet kontrol!
Tıpkı dişli tren gibi, çocukların trenleri de orman içinden ağaçların arasından ilerliyor. Yaz döneminde açık vagonda temiz havanın tadını çıkararak yolculuk edin mutlaka!
Kondüktörümüz boş durmuyor. İki durak arası her fırsatta elindeki kitabı okuyor. Kitap Macar yazar Ferenc Molnár‘ın meşhur Pal Sokağı Çocukları (A Pál utcai fiúk) kitabı. Eğer ki okumadıysanız mutlaka edinin, okuyun!
Biz ara durakta, János-hegy’e çıkmak üzere iniyoruz.
Kıpkırmızı trenimiz ise yolcularıyla birlikte kendi rengiyle tezat oluşturan yeşillikler arasında kayboluyor.
Durağın hemen yanında sizi Libegő’ye götürecek olan patikanın başlangıcını görüyorsunuz. Yaklaşık 750 metrelik bir patika sizi bekliyor. Çok da hızlı olmayan bir tempoyla 15-20 dakika sonra tepeye ulaşıyorsunuz.
Patikada yürürken dikkatli olmakta fayda var. Burası aynı zamanda cross/dağ bisikletçilerinin de kullandığı bir parkur. Her an bir dönemecin ardından son sürat inen bisikletçilerle karşı karşıya kalabilirsiniz.
Tepeye ulaştığınızda sizi önce çocuk parkı karşılıyor. Biraz ileride ise Libegő’nün binasını görebilirsiniz. Buradan biletlerinizi alabilirsiniz. Tek yön bileti 850 Ft (~ 7 TL) ödeyerek alabilirsiniz. Bizim zamanımız yoktu çıkamadık ama fırsatı olanların mutlaka Elizabet Balkonu (Erzsébet kilátó)‘na da uğramasını tavsiye ederim. Libegő’den sonra 10 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz bu kule Budapeşte’nin en yüksek noktasından 360 derecelik bir görüntü sunuyor size.
Ve dönüş yolculuğu! Önümüzdeki 15-20 dakika boyunca Budapeşte’yi seyrederek yine ormanlar arasında ilerliyoruz.
Sol tarafta Tuna Nehri’nin kıyılarını görebilirsiniz. Dikkatli bakıldığında Parlamento Binası’nı da görebilirsiniz.
Libegő aslında kayak pistlerindeki telesiyejden farklı bir şey değil. Telesiyej’in çalıştığı hat boyunca, fotoğrafta da görülebilecek bir de toprak patika var. Burası da yine bisikletçiler tarafından inişler için kullanılıyor.
Müthiş bir ev daha!
Ve yolculuğun sonu: Zupliget.
Dilerseniz telesiyeje direkt olarak Zupligeti’den de binebilirsiniz. Böylece hem yukarı çıkarsınız hem de aşağıya inersiniz. Ama bana kalırsa bahsettiğim rotayı takip edin. Ya buradan çıkıp diğer taraftan inin ya da bizim rotamızı takip edin. Nyugati Pályaudvar‘dan kalkan 291 numaralı otobüsler buraya kadar geliyor. Nitekim dönüşte de bu otobüsleri kullanıyorsunuz Budapeşte’ye dönmek için.
Zupliget’te bir de kamp yeri var. Ağırlıklı olarak karavan kampı olarak kullanılıyor, dileyen çadırlarıyla da kamp yapabiliyor. Tesislerde her türlü imkan mevcut. Evet merak etmeyin internet de var!
Şu güzel karavanı görünce dayanamamış fotoğrafını paylaşmıştım. Kesinlikle şimdiye kadar gördüğüm en sevimli karavandır kendisi. Ve ayrıca şu hayatın güzelliğine/sadeliğine bakar mısınız?
Tüm gün bir şey yememiştik. Kamp alanındaki restorandan langoş aldık. Yunus Emre de denesin dedim. Genelde Macarlar pek kibar insanlardır ama buradaki hanım efendinin bir derdi vardı belli ki. Nereli olduğumuzu sordu. Türk olduğumuzu söyleyince bildiğin burun kıvırdı “Hıı, öyle mi? Tamam buyrun.” gibisinden bir şeyler geveledi ağzında; enteresan.
Langoş iyi güzel hoş da düzgün/kıvamında yapılamadığında çok ağır oluyor. Zira bizimkiler de öyleydi. Tam pişmemiş, hamur kalmıştı ve aşırı derecede yağlıydı. Otobüsü beklemek yerine orman içinden devam eden yol boyu yürüdük yarım saat kadar. 2008 yılında bisiklet turu esnasında İsviçre’de hep buna benzer kamp alanlarında kalmıştık. Şu yolu görünce eski anılarım canlandı resmen. İsviçre’yi anımsadım birden.

~

Eğer Budapeşte’ye yolunuz düşerse ve ne yapsak diye düşünmeye başlarsanız dediğim gibi 1-2 saatinizi ayırın ve bu rotayı takip edin. Pişman olmayacaksınız!

Murat Eray KORKMAZ

Yer içer, gezer tozar, okur yazar. Biriktirir. #kitapmeraki #saatmeraki #kalemmeraki.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir